GDO’nun Zararları. Vücut Sistemlerini Bozması. Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde GDO’lu ürünlerin organ tahribatına, sindirim ve bağışıklık sisteminde düzensizliklere, yaşlanmanın hızlanmasına ve kısırlığa neden olduğu tespit edilmiştir. Vücuttan Atılamaması. GDO lu ürünler ile ilgili 1996-2011 yıllar arasında söylenmesi gereken en önemli husus, dünya üzerinde 29 ülkedeki milyonlarca üreticinin100 milyondan fazla verdiği kararla GDO’ lu ürünleri kullanmaya başlaması veya tekrar tekrar GDO bir şanstır. Doç. Dr. Mustafa Erayman - Mustafa Kemal Üniversitesi. - GDO bir fırsattır. Ama dikkatli kullanılması lazım. - Dünyada 4 milyarın üzerinde insan GDO tüketiyor. Dünyanın yarısı GDO’ya hayır demiyor. - Hibrit tohumlar anaçlarından daha kaliteli. - Tarım ilaçlarından zehirlenme vakaları dünyada 30 milyon Üstelik GDO'lu ürünler patentli olduğu için bağımsız bilim insanlarının bu ürünlerle ilgili araştırma yapabilmesi ancak GDO şirketlerinin iznine bağlı. 9 Türkiye'de GDO lojisiile ilgili gelişmeler 1980’li yıllarda başlamış olup, hızlı bir şekilde hemen hemen her ülkede yayılmıştır. İlk transgenik uzun raf ömürlü domates çeşidi olan Flavr Savr 1996 yılında piyasaya sürülmüştür. Daha sonra GDO’lu mısır, soya, kolza, pamuk ve patates gibi bitkiler geliştirilmiştir. 2011 yılı GDOlar, bir haşere direnci veya kuraklık koşullarına tolerans gibi istenen bir özelliği elde etmek için yaratılır. GDO'lu ürünler şu sebeplerle yetiştirilir: Böcek direnci : Çiftçilere zararlılara karşı sezon boyu koruma sağlamak, pestisit uygulama ihtiyacını azaltmak ve girdi maliyetlerini düşürmek. PMbhz. Son günlerde Biyogüvenlik Kurulunun, genetiği değiştirilmiş organizmalı GDO, transgenik – biyotek ürünler 8 genotipe ithalat için izin vermesi üzerine, medyada farklı başlıklar dolaşmaya başladı. Yazılı ve sanal ortamları “GDO’lu ürünlere izin çıktı”, “Türkiye GDO'lu ithal yemlerin işgali altında!” gibi, dünyadaki bilimsel, tarımsal ve ekonomik gelişmelere ters düşen sloganlar kapladı. Prof. Dr. Nazımi Açıkgöz Ne yazık ki, olayın diğer yüzünü öğrenmek isteyenlerin ulaşacağı herhangi bir habere, makaleye, bloğa, analize ulaşmak hiç de kolay değil. Gelin madalyonun o yüzüne bir göz atalım Dünyada GDOlu ürünlerde son gelişmeler 182 milyon hektar ekilişe sahip biyoteknolojik kültür bitkileri dünyada ekim yapılan alanların %12’sine ulaşmıştır. 28 ülkede ekilen 8 ürün 1996’dan 2013 yılına kadar her yıl 133 milyar dolarlık bir artı değer sağlamıştır. Bu, üretim masraflarını düşürerek ve birim alandan kaldırılan fazla üretimle gerçekleşmiştir. Pamukta bir sezonda onlarca ilaçlama yerine, birkaç ilaçlama; bir yılda buğday hasadını takiben yılın ikinci yarısında soya tarımına olanak verme gibi artılar sağlanmıştır. Bu nedenlerle transgenik ürünlerin maliyeti ve satışları, GDO’suz ürünlere oranla ortalama %30 daha ucuzdur. AB ve Türkiye neden GDO’lu ürün ithal etmek zorundadırlar? Hayvancılıkla ilgili kısa bilgi Ahır hayvancılığında saman gibi kaba yem dışında, özellikle protein içerikli kesif yem kullanılmaktadır. Her ülke, yem hammaddesini, ülke içinden veya dışından besicisine sunmak durumundadır. Yani, ülkede yeterince kesif yem üretilemiyorsa, piyasa koşullarına göre hammadde ithal etmek zorundadır. Türkiye ve bazı AB ülkeleri, gereksinimlerini %80’e varabilen oranda, ağırlıklı olarak soya ürünleri ithal ederek kapatmaktadır. Soya ihracatçısı ülkelerin soya üretimleri %90’nın üstünde GDO’ludur. Yukarıdaki çizelgeden de anlaşılabileceği gibi, 2014 yılı itibarı ile Brezilya’da toplam soya ekiminin %92’i, ABD’de %93’i, Paraguay’da %95’i ve Arjantin’de %100’ü transgeniktir. Ayrıca bu ürünlerin ucuzluğu nedeniyle -rekabet koşulları gereği- birçok ülke GDO’lu ürün ithal etmek durumundadırlar. GDO’lu ürünler sağlık açısından gerçekten riskli mi? ABD Ulusal Bilim Akademisi ve AB ülkelerinden bilim adamlarının yaptığı son yayınlar, EFSA AB Gıda Güvenliği Yetkili Birimi da, GDO’lu gıdaların “geleneksel gıdalar kadar güvenli” olduğunu belirtilmiştir. GDO’lu gıdaların güvenliği konusunda gerçek anlamda bir bilimsel ihtilaf yoktur. Bir zamanların çevre eylemcisi yazar Mark Lynas “On yıllık GDO araştırmalarımda tek bir soruna rastlamadım” itirafı, birçok müphem soruya açıklık getirmektedir. GDO’lu ürünler ve çevre Biyotek ürünlerin yarattığı ekonomik artı, maliyetlerinin düşürülmesi ve verim artışı ile gerçekleştirilmiştir. Daha az böcek ilacı kullanılmasıyla 28 milyon ton CO2 salınımı engellenmiştir ki bu, her yıl 12 milyon daha az aracın trafiğe çıkması demektir. Diğer taraftan, küresel ısınmada etken metan gazı salınımında %15 sorumlu olan çeltik tarımında biyoteknoloji büyük bir gelişme sağlamıştır. Kısa zamanda tescili beklenmeyen transgenik çeltik genotipleri metan salınımını adeta sıfırlamaktadır. Yüksek verimi ile GDO’lu ürünler, kısıtlı su ve enerji kaynaklarını, gübre, ilaç ve emeği etkin kullanmaktadır. Bütün bunlar, söz konusu ürünlerin çevreye katkısını sergilemektedir. Transgenikler bazı nedenlerle kaçınılmaz mı? İlginçtir, bazı tarımsal sorunların çözümünde klasik bitki ıslahı yetersiz kalmaktadır. Çünkü bazı türlerde tür içi gen kaynakları amaca destek verecek genlere sahip olmayabilmektedir. Nitekim onlarca yıllık araştırmaya rağmen, narenciye bölgesi Florida’da büyük tahribat yapan “Turunçgil yeşillenme hastalığına” dayanıklı bir genotip geliştiremezken, söz konusu hastalığın ötesinde “bakteriyel kanser ve yaprak lekesi hastalığına” da dayanıklı transgenik hatlar geliştirilmiştir. Kestane kanserine dayanıklı genotiplerde ise yabancı gen ise buğdaydan gelmektedir. Yarınlarda hangi transgenik bitkileri marketlerde göreceğiz? Son yıllarda, yalnız gıda yeterliliği için değil, çiftçisinin rekabetini düşünen ülkeler, kamusal desteklerle bitki ıslahına yatırım yaparken, tohum sektöründe pazar paylarını artırmak isteyen özel sektör de, yeni genotipleri geliştirme çabalarına hız vermiştir. Doğal olarak araştırmalar, yeni ve gelecek beklentisi yüksek konulara odaklanmıştır. Dünyada tescil için başvuruları yapılan bitkilerin listesine bir göz attığımızda, birçok farklı bitkide, verim dışında, lignin-protein-karbonhidrat-nikotin içerikleri değişmiş, meyve – çiçek renk alternatiflerinin pazarlarda görmek üzere olduğumuz kesin! Örneğin Yılda 5 metre boy atan okaliptüsler;Böceğe dayanıklı kavaklar;Virüse dayanıklı erikler;Hastalıklara dayanıklı kestane genotipleri gibi… Her GDO’lu ürüne evet diyebilir miyiz? GDO’lu ürünlerin serbest üretim ve ticareti yasalarla yürütülmektedir. Ülkeler sağlık, çevre açısından bilimsel tedbirleri almadığı müddetçe, transgenik bitkilerin tarımı, serbest bırakılmamalıdır. Türkiye’de transgenik buğday örneğinde olduğu gibi. Not Bu yazının özeti 519574” linkinde yayınlanmıştır. Aysel ALP/ANKARA Kimine göre 'frankeştayn' kimine göre 'mucize' kabul edilen GDO'lu ürün tartışması bitmiyor. İşte merak ettiğiniz sorular... Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı'nca hazırlanan ve 26 Ekim'de Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren GDO Yönetmeliği neredeyse tüm sivil toplum kuruluşlarını ayağa kaldırmış bulunuyor. Tüketici örgütleri, sendikalar, bilim adamları uluslar arası tekellerin baskısıyla çıkarıldığını iddia ettikleri yönetmeliğin, Türkiye'nin toprağını, tarımını en önemlisi de gelecek nesillerini tehdit ettiğini ileri sürüyor. Türkiye'de mısır mı yetişmiyor yoksa pamuk mu; açlık sorunu mu var soruları birbiri ardına sıralanıyor. Tarım Bakanlığı ise iddiaların aksine yönetmeliğin büyük bir boşluğu doldurduğunu savunuyor. Şuanda GDO'lu ürünlere ilişkin bir kural bulunmadığını belirterek Biyogavenlik Yasası çıkana kadar, bu yönetmeliğin oluşan boşluğu dolduracağını GDO'lu ürünlerin ithalini, üretimini ve satışının kurallara bağlandığını belirtiyor. Sağlık-Sen Yönetmeliğin iptali için Danıştay'a başvururken, Tarım ve Köy İşleri Bakanı Mehdi Eker, "Yapmayın, bunun vebalini taşıyamazsınız" diyor. Peki ama mısır, soya, kolza,pamuk gibi bitkiler ve bunlardan üretilen yüzlerce üründe bulunan GDO nedir, nerede üretilir, hangi ürünlerde bulunur, kim neden karşı çıkıyor sorularının yanıtlarını araştırdık… GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMA GDO NEDİR? Biyoteknolojik yöntemlerle kendi türü dışındaki bir türden gen aktarılarak belirli özellikleri değiştirilen bitki-hayvan ya da mikroorganizmalara 'genetiği değiştirilmiş organizma' ya da 'transgenik' deniyor. GDO'LU ÜRÜNLER ÜZERİNE ÇALIŞMALARI KİM BAŞLATTI? ABD'li şirketler tarafından başlandı. Tarla denemelerine 1985'te; GDO'lu ürünlerin ticari anlamda ekimine ise 1996'da başlandı. HANGİ ÜRÜNLER GDO'LU? GDO'u bitkilerin yüzde 99'unu soya, mısır, kolza ve pamuk oluşturuyor. Bunların yanı sıra patates, domates, pirinç, buğday, balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı, bazı balık türleri, kasava ve papaya da GDO'lu olarak üretiliyor. Muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun ve karpuzda ise çalışmalar devam ediyor. Mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şrubu, sakkaroz, fruktoz içeren gıdalar günlük tüketim maddeleri arasında yer alıyor. Örneğin; Bisküvi, kraker, kaplamalı çerezler, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvansal gıdalar ile pamuk GDO'lu olma riski taşıyan gıdaların başında geliyor. Sadece mısırdan üretilen ve çeşitli gıdalarda "bileşen" veya katkı maddesi olarak kullanılan yan ürün sayısı 700'ü, soyadan üretilen türevlerinin sayısı ise 900'ü buluyor. Yani bu yan ürünleri içeriğinde kullanan her bir işlenmiş ürünün GDO'lu olma riski bulunuyor. HANGİ ÜLKELER ÜRETİYOR? Bugün tüm dünyada Türkiye yüzölçümüne yakın bir alanda GDO'lu ekim yapılıyor. Ekim alanlarının yüzde 99'u ABD, Arjantin, Kanada, Çin ve Brezilya'da bulunuyor. HANGİ AMAÇLA ÜRETİLİYOR? Tüm dünyada açlık sorununa çözüm bulmak amacıyla geliştirildiği savunuluyor. Verimliliği on kata kadar artırdığı, daha az ilaç ihtiyacı duyduğu, tarıma uygun olmayan alanlarda da üretime imkan tanıdığı için açlık ve yoksulluğu çare olduğu iddia ediliyor. SİVİL TOPLUM NEDEN KARŞI ÇIKIYOR? - Sağlık açısından riskli Alerji, antibiyotiklere direnç, toksin birikimi ve metabolizma değişiklikleri. Özellikle GDO kökenli yiyeceklerde; inek sütü, yumurta, balık, kabuklu deniz mahsulleri, soya, fıstık, buğdayda alerji saptanıyor. Soya alerjisi en çok rapor edilen allerji grubunu oluşturuyor. Kısacası, GDO'lu ürünlerden işlenmiş gıda ürünlerinin sofralarımıza ulaşması, halkımızı daha da ağırlaşan alerjik reaksiyon, antibiyotik dayanıklılık, toksik etki, artan doğum anormalleri ve kısırlık gibi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya bırakacak, deniyor. BİYOÇEŞİTLİLİK AZALIYOR…. Yerel bitki türleri, GDO'lu türlerle baş edemediği için yok oluyor. Zengin biyo çeşitliliğin yerini GDO'lu homojen ürünler alıyor. Normal ve organik tarımı tehdit ediyor. Ne kadar uzak alanda olursa olsun rüzgar ve arılar yoluyla organik ürünlere de bulaşıyor. GDO'lu tarım yapılan alanlardaki haşereleri yiyen kuşların türü tükeniyor. GDO'lu ekinler, tozlaşma yoluyla aynı türden akrabalarının da genlerini değiştirebiliyor. -Ülkeleri tohum ve ilaç şirketlerine bağımlı kılıyor… GDO'lu tohumlar kendini yeniden üretemiyor. Özelde çiftçi, genelde ise ülke o tohuma bağımlı hale geliyor. Ayrıca GDO'lu ekim alanlarında kullanılmak üzere geliştirilen kimyasal ilaçları üreten firmalar, GDO'lu tohum üreten firmalar tarafından alınıyor. Böylece tohumdaki şirket egemenliği tarımsal ilaç piyasası ile pekiştiriliyor. GDO'LU TOHUMLAR DÜNYAMIZA BIRAKILMIŞ BİRER SAATLİ BOMBADIR! İçlerinde BT toksini, örneğin mısırın içinde % 25 oranında bulunmaktadır. Bunlar toprağı zehirler. Bitki artıklarını parçalamaya kalkan toprak canlıları mikro organizmalar dahil bu bitkileri ısırınca zehirden etkilenir. Bu yolla toprak içinde yaşayan canlılar da zarar görür. Topraktaki canlıların zarar görmesiyle verimlilik düşer. TÜRKİYE'NİN İHTİYACI YOK… Mısır, soya, pamuk, kolza, patates, domates… bunlar Türkiye'nin hemen tüm ekolojik bölgelerinde üretilebiliyor. YA HAYVANSAL ÜRÜNLER? Hayvan yetiştiriciliğinde kullanılan ve genetik yöntemlerle elde edilen hormonlar felaketlere neden oluyor. BST veya bovin büyüme hormonu BGH hayvan yetiştiriciliğinde tüketiliyor. Kısa sürede bol paraya kavuşmayı arzulayan besiciler, hayvanlara aşırı kilo aldıran, yasa dışı ilaçlara yönelir. Hormon vazifesi gören Ralgro ve Synovex isimli ilaçlar, kiloyu yüzde 15-20 arası artırıyor. Ancak hormonlu eti yiyen kişilerin hormonal yapısı bozuluyor. Hormonlu et kısırlık, cinsel güç kaybı ve kalp hastalıklarına sebep oluyor. SİVİL TOPLUM NE İSTİYOR? Hammedde, işlenmiş ürün, hangi nitelikte olursa olsun ülkeye GDO'lu ürün girişi yasaklansın. GDO'lu tohumların kontrolsüz alanda ekimine izin verilmesin. Gümrüklerde, iç piyasada etkin bir denetim sistemi kurulsun. Etimizde, sütümüzde, yumurtamızda, beyaz etimizde, balığımızda GDO'lu ürün kullanılmasına ve bu yolla üretilmiş ürünlerin satılmasına izin verilmesin. TÜRKİYE'DE YASAK MI? Halen Türkiye'de genetiği değiştirilmiş tohumların üretilmesi, satılması ve kullanılması kanunen yasak. GDO'lu ürünlerle ilgili düzenleme Biyogüvenlik Yasası ile yapılacak. Tarım Bakanı Mehdi Eker, taslağın Bakanlar Kurulu gündeminde olduğunu belirtirken, bu yasa çıkana kadar yönetmeliğin önemli bir boşluğu doldurduğunu savunuyor. TARTIŞILAN YÖNETMELİK NE GETİRİYOR? -GDO'lu ürünlerin ithalatı, işlenmesi, ihracatı, kontrol ve denetimi kurallara bağlanıyor. -Yönetmelik hükümlerine aykırı olan GDO'lu gıda ve yemlerin işleme ve tüketim amacıyla ithali, piyasaya sürülmesi, tescili, ihracatı ve transit geçişleri yasaklanıyor. -GDO'lu ürünlerin, bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması yasaklanıyor. -İnsan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç genleri içeren GDO ve ürünlerinin ithalatı ve piyasaya sunulması yasak kapsamına giriyor. -Gıda veya yem, GDO'lardan biri ya da birkaçının toplamda % 0,9 oranında içeriyor ise, GDO'lu kabul ediliyor. Bu nedenle içinde yüzde üzerinde GDO bulunanlara "Bu ürün GDO'ludur" etiketi zorunluluğu getiriliyor. Ancak bu oranın altında ise etiket zorunluluğu bulunmuyor. -Gıda veya yemin % 0,5 ten fazla izin verilmeyen GDO içermesi halinde ithalatına, işlenmesine, nakline, dağıtımına ve satışına izin verilmiyor. -GDO' suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO'suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz. -GDO'lu ürünle ilgili risk değerlendirmesi Komiteler tarafından yapılıyor. Yayınlanma Tarihi 10 Kasım 2009 Salı, 1300 Eylem Türk'ün haberi 1- GDO’lu ürünler niçin üretiliyor? 2- İnsan ve hayvan sağlığına zararı ya da zararsızlığı konusunda somut bilgiler, bulgular var mıdır? 3- Bitki sağlığına etkileri bakımından bilimsel bulgular, bilgiler var mıdır? 4- Karşı veya taraf olanların gerekçesi nedir? 5- Hibrit ürünle, GDO’lu ürün arasındaki fark nedir? 6- Türkiye’de çıkarılan yönetmelik ne getirecek? 7- Yönetmelik binde 9 sınırı getiriyor. Bu ne demektir? Bir bisküvinin ağırlığının ya da çikolatanın binde 9’u mu demektir? 8- GDO’lu ürün üreten ve para kazanan ülkeler var, alıcı, ödeyici ülkeler var... Bu konu üzerine bir sömürü’ seylemi kuruluyor. Bu konuda görüşünüz nedir? 9- Türkiye’ye yönetmelik öncesi, GDO’lu ürün girdi mi? Girdiyse ne kadar? 10- GDO’lu üretim her üründe olabilir mi? 11- Cartagena sözleşmesi ne getiriyor? İmzalanması zorunlu mudur, imzalamayana yaptırım öngörüyor mu? 12- Tarım Bakanlığı biz tohumda hiç izin vermiyoruz’ diyor. Bu ileri bir adım mıdır? 13- Sağlık sorunlarına yol açması olasıysa, bunun somut bulgularına kaç yılda ulaşmak mümkün olabilir? 14- GDO’lu ürün tüketimini belli bir sınırda tutmak mantıklı bir tedbir olabilir mi? PROF. DR. TAYFUN ÖZKAYA Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım ve Ekonomisi Bölümü, Tarım Politikası ve Yayım Anabilim Dalı öğretim üyesi- Tarım Ekonomisi Derneği Başkanı - Ege Üniversitesi Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü - GDO Karşıtları Platformu’nun destekçisi. Deneylerde kısırlaştırdı 1- İddia daha az ilaç kullanılacağı, verim artışı olacağıdır. Gerçek tam tersidir. GDO uygulamaların yüzde 85’i ot öldürücülere herbisit karşı bitkilere dayanıklılık kazandırılması ile ilgili. Oysaki GDO’lu bitkilerin üretildiği ülkelerde ilaç kullanımı roket gibi arttı. Arjantin’de glyphosate kullanımı 14 kat arttı. Verim artışı iddiası da doğru değildir. Hindistan’da GDO pamuk dönüm başına 370 kilogram verim vaat etmişti. Ortalama verim 50 kilo oldu. 2- İnsanlarda alerjilere yol açtığı doğrudan izlenmektedir. Hayvan deneyleri çok olumsuzdur. İskoçya Rowett Enstitüsü’nde GDO’lu patatesle beslenen farelerin tümünün iç organlarında küçülme, bağışıklık sistemlerinde çökme, kan yapılarında bozulma görüldü. Rusya Bilim Akademisi’nde farelerin yavrularının yüzde 55,6’sı doğumdan üç hafta içinde öldü. Avusturya Tarım ve Sağlık Bakanlığı’nın finansmanı ile Viyana Üniversitesinin geçen yıl yaptığı bir çalışmada ise GD gıdalarla beslenen farelerin 34 nesil sonra büyük ölçüde üreme yeteneklerini kaybettikleri belirlendi. 3- GDO Biyoçeşitliliğe tehdit oluşturmaktadır. İngiltere’de 2007 yılında GDO kolzadan yabani akrabası olan yabani hardala gen geçişi ispatlanmıştır. GDO yerli gen kaynaklarını zamanla ortadan kaldıracaktır. Tehlike sadece insana değil çevreye de yöneliktir. Bir felakete yol açabilir. 4- Yaygın olarak GDO uygulaması olan pamuk, mısır, soya ve kolzada sonuçlar olumsuzdur. Şimdilerde GDO yandaşları hiç gerçekleşmemiş bazı olayları ileri sürerek GDO’ya prestij kazandırmak istemektedirler. Bunlardan biri, A vitamini içermesi nedeniyle Türk Sağlık-Sen, Genetiği Değiştirilmiş Organizma'lı GDO ürünlerin ticaretini düzenleyen Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Yönetmeliğinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay'da dava açtı. Sendika üyeleri ellerinde pankartlar ile hormonlu sebze ve meyvelerle Danıştay önünde adına açıklama yapan Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, ''insan sağlığını hiçe sayan, bir milletin yüz yıl sonraki nesillerine bile zarar verecek'' bir yönetmeliğin iptali için toplandıklarını söyledi. Dünyada ''Frankeştayn Gıda'' olarak adlandırılan GDO'lu gıdaların ''soğuğa dayanıklı olması için domatese balık geni yerleştirilmesi'' gibi tuhaflıkları içinde barındıran ürünler olduğunu belirten Kahveci, ''Ürünün sağlamlığının ve büyüklüğünün insan sağlığına tercih edildiği bu gıdalar insanlarda antibiyotiklere karşı dayanıklıklık oluşmasına, alerji gibi rahatsızlıklara yol açmaktadır. Ayrıca bir çok bilim adamı bu ürünlerin böbrek yetmezliğine ve kısırlığa neden olduğunu ifade etmektedir. GDO'lu ürünlerin faydası bol para kazandırdığı küresel sermayeye sahip büyük şirketleredir'' diye ve Köyişleri Bakanlığının bu yönetmelikle milletin sağlığını tehlikeye attığını savunan Kahveci, yönetmeliğin derhal iptal edilmesini GDO'lu gıdayı üreten ve dağıtımını yapan şirketlerin ürünlerde sağlığı etkileyecek bir durum olması halinde gerekli tedbirleri almakla yükümlü tutulduğunun ve bu konuda tüketiciyi bilgilendireceğinin ifade edildiğini kaydeden Kahveci, ''Yani her şey ürünü satan, bundan ticari kazanç elde eden şirketin insafına kalmıştır'' dedi. Kahveci, yönetmelikte GDO'lu ürünlerin bebek mamalarında ve küçük çocukların ek gıdalarında kullanımının yasak olduğunun belirtildiğini ifade ederek, ''Bu, bebekler dışındakiler ürünleri kullansın anlamına gelir. GDO bebeğin mamasında olmayacak ama ona süt veren annesinin gıdasında olacaktır. Bu nasıl bir ayrımdır'' diye konuştu. Yönetmelikte, ''GDO'suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO'suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz'' ifadesinin de yer aldığını anımsatan Kahveci, böylelikle insanların en doğal hakkı olan ne yediğini bilme hakkının ellerinden alındığını öne ve Köyişleri Bakanlığının, 26 Ekim 2009'da Resmi Gazete'de yayımlanan Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmeliği GDO ve ürünleri ile bunları içeren gıda ve yem maddeleri hakkında karar verme, işleme, ithalat, ihracat, izleme, tescil, etiketleme, kontrol ve denetime ilişkin usul ve esasları belirliyor. Haberler

gdo lu ürünler ile ilgili sloganlar